
Cephedeki düşman sizi yok etmek için elle tutulur gözle görülür silahlar kullanır, oysa gerçek insan düşmanlarının silahları düşünceler ve sözlerdir. Dünya üzerinde aklın kenara itildiği, taraf olmaya ve fanatikliğe dair ne varsa bizi yöneten o imparatorun altında imzası vardır. Bu imparator, dünyayı yönetirken sizin en zayıf ve hassas duygularınız üzerinden sizi kukla haline dönüştürüp dünyanın bütün servetlerine konmayı amaçlamaktadır. Çünkü bu şahıslar, dünyanın kaynaklarının bir gün biteceğini bilip en doğrusunun sırtınızdan geçinmek olduğunu sanmaktalardılar. Samimi, insanca duyguların ve de aşkın bu dünyadaki en güzel şey olduğunu unutup akla ve şeytansı tanrılara taparak sizin kanınızı emdikten sonra planları doğrultusunda yapacakları hareketlerden sonra onlar için hiçbir değer taşımayan hayatlarınız, yine bu gizemli güçlerin elinde olacak. Bir farkında olsanız!
Oldukça gizemli konuştuğumun farkındayım. Kim bu insanlar? Ne istiyorlar dediğinizi adeta duyuyorum. Ne demek istediğimi daha açık söylemek için gerçeğin kapısının anahtarını hemen şimdi elinize vereceğim.
İnsanlığın var oluşundan itibaren din, adeta ona yapışık gibi yanında aklında yanana seyahat etmiştir. Din ve insan ilişkisi kimi zaman iyi, kimi zaman sıkıntılı olmuştur. Dini inançların olgunlaştığı dünyaya, semavi dinlerin hâkim olduğu devirlerde Hristiyanlığı koruma sevdasıyla Kudüs'e gelen tapınak şövalyeleri, çıkardıkları definelerle ve edindikleri bilgilerle insanlık tarihinin en kara ve kanlı günlerinin temellerini atmış oldular. Papa kurumu, tapınakçıların ne kadar büyük tehlike olduğunu anladığında aslında çok geç kalmıştı. Tapınak şövalyeleri kapatıldığı zaman, binlerce kişiye hitap ediyordu ve kabaladan aldıkları anti hümanist -yok edici zihniyeti, mensuplarına çoktan aşılamıştı. Daha sonra bu zihniyet, kendi çeşitli gizli ve açık örgütler olarak dünyada vücut bulmuştur. Bu zihniyetin sözde görünür kısmı masonlardır. Masonların yanında farklı adlarla tek bir amaç için çalışan yüzlerce gizli örgütün amacı, bütün dünyaya hakim olup istediklerini yaptırmaktadır.
Aslında, elimizin altında bilgisayar olduğu için bu yazıyı okuduğunuz için kendinizi çok şanslı saymalısınız. Yazımın buraya kadar olan kısmını okumak bile beyninizdeki ilahi zekânın kıvılcımını çaktırmaya, sizleri harekete geçirmeye yetip de artacaktır bile. Yukarda üstü kapalı şekilde anlattığım o imparatorluğun korktuğu şeyse, bilginin insanları uyandırması yani uyanışın getirdiği bilginin kurulan imparatorluğu çökerteceği endişesidir. Kimileri, internette anlatılan şeylere komplo teorisi veya olağanüstü zımbırtılar olarak bakmakta. Oysa, öyle örnekler var ki zımbırtı olmaktan çok gerçeği kanıtlamak ve doğruyu göstermek için bir ışık adeta.
İşte o ışık, imparatorluğun yarattığı karanlık sis perdesini aydınlatmak için bizim yol göstericimiz. Işık parlayıp gerçeğe doğru olan yolu gösterdikçe şaşkınlığımız artıp bizleri esir eden gerçek dünyayı önümüze sunmakta.
O ışığın farkında olmayan kimi okurlarım kendini milliyetçi, islamcı, kimileri ise Atatürkçü, sağcı, solcu, komünist, sosyalist, emperyalist olarak tanımlamakta. Oysa okuyucularımın yüksek ideal olarak belirlediği bu tanımların hepsi, atların korkmayıp yoluna devam etmesini sağlayan yani gerçeği görmesini engelleyen at gözlükleri gibidir. Düşünce yularları, atla gözlüklerinden farklı olarak kimi zaman zorla, kimi zaman isteyerek yapıştırılan yafta adeta.
İnsanoğluna zorla damgalanan kabul ettirilen düşünce ikonları insanoğlunun dünyaya hâkimiyetinden itibaren var olmak zorundaydı. Buna belki de doğal mecburiyet denebilirdi. Doğduğunuz andan itibaren devlet, ırk, bayrak gibi kavramlar sizin ne olduğunuzu belirliyordu. Oysa düşünsel anlamda gelen ayrılıklar yani doğal olmayan ayrımlar, Fransız devrimiyle gelen düşünsel atakların ürünleriydi. Çoğumuz, kitaplardan okuduğumuz bilgilere göre, Fransız devriminin halk tarafından yapıldığını sanırız. Oysa, 1776 ve öncesinde oluşan zihniyet çoktan düğmeye basmıştı. 1776 - yani İlluminati'nin kuruluş tarihi- gizli örgütleri bilenler için dünyanın kara günlerinin başladığı tarih olarak görülür. Oysa monarşinin yıkılmasını isteyen gizli örgütler çoktan planlarını yapmıştı bile. İlluminati gibi bir örgüt için gereken tek şey bu tür ayaklanmayı yönetmek ve planları uygulamaktı. Gizli örgütlerin görünürdeki hedefi monarşiyi yıkmak ve Cumhuriyet rejimini getirmekti. Zaten bu yüzden oldukça kolay taraf toplamayı başardılar. Gerçekteki amaçlarıysa dünya hâkimiyetine giden yolun adımlarını atmaktı.
Nitekim Fransız devrimi halk ayaklanması olarak görüldüyse de, gerçekte gizli örgütlerin işin içine girip kanlı baskınlar ve komplolar kurup halkı galeyana getirmesinden başka bir şey değildi. Oradaki halk, yönetim sistemlerini değiştirmek için fark etmeden kukla olmuşlardı, kısaca o gizli imparatorluk onlara fark ettirmeden, hissettirmeden onları kullanmıştır.
Fransız devrimiyle oluşan milliyetçilik akımından sonra yine bu gizli örgütlerin ajanı olan Marks gibi şahsiyetseler Avrupa'da yaşanacak devrimlerin bizzat hazırlayıcısı olmuştur. Karl Marks, Komünist manifestoyu yazarak sosyalizmin babası, materyalist düşünceleriyle de kapitalist sistemin yaratıcısı olmuştu. Sizin de dikkatinizi çekeceği gibi birbirine iki zıt fikir aynı kaynaktan çıkmaktaydı. İki fikrin de aynı kaynaktan çıkmasının sebebi zıt kutuplar yaratarak yeni savaşlar çıkartıp insanları sömürmekten başka bir şey değildi. Kuklacımız bizimle oynuyordu adeta; birbirine zıt kutupların oluşturulması, ilerde çıkaralacak savaşlar ve kargaşalara zemin hazırlamak içindi. Nitekim 1. 2. 3. Dünya Savaşı planları 1800'lü yıllarda İlluminati ajanlarının mektuplarında yazıyordu. Kuklacı yani gizli imparatorlar, milyonlarca insanı öldürecek planlar için çoktan düğmeye basmışlardı. 1878 yılında İluminati ajanı satanist Amerikan generali Albert Pike'nin İtalyan Muzzani'ye yazdığı mektupta bu gerçeği rahatlıkla görebilirsiniz;
Mektubun savaşlarla ilgili kısmını ele alırsak şunları yazdığı görülecektir;
1. Dünya Savaşı, İlluminati'ye Rus Çarlığı'nı yıkarak, bu ülkeyi Ateistik Komünizmin bir kalesi yapmak için gereklidir. Britanya ve Alman İmparatorluğu içindeki örgütümüz bu savaşı tetiklemeli, savaşın sonunda Komünizm kurulmalı ve dinleri zayıflatmak amacıyla diğer hükümetleri yıkmakta kullanılmalıdır…
2. Dünya Savaşı, Faşitler ve Siyonistler arasındaki farklıklaların kışkırtılmasıyla tetiklenmelidir. Bu savaşın sonunda Fasizm yıkılmalı ve Siyonizm Filistin'de bağımsız bir İsrail Devleti kuracak kadar güçlenmelidir. Enternasyonal Komünizm, savaştan Hristiyan dünyasıyla denge içinde bir güç olarak çıkmalıdır ki ona çıkaracağımız son karışıklıkta ihtiyacimiz olacak…
3. Dünya Savaşı, Siyonistlerle İslam alemi arasında İlluminati ajanlığının (CIA,FBI)sebep olacağı farklılıkların körüklenmesiyle tetiklenmeli. Bu savaş, öyle bir savaş olmalı ki İslam ve Siyonizm birbirini yiyerek yok etmeli. Bu arada diğer uluslar, fiziki, ahlaki, ruhsal, ekonomik yıkımlara sürüklenerek bölünmeli. Öyle bir sosyal kaos yaratılmalı ki, herkes dinleri kanlı şiddetin temel sebebi olarak görmeli ve insanlar mutlak ateizme yönelmeli. Son olarak Lucifer'in saf ve mutlak doktrininin manifestosuyla Hristiyanlık ve Ateizm de silinmeli…Bu sayede bir taşla 2 kuş vurmuş olunacak.
Biraz tarih bilgisi olan bir okuyucu, 1. ve 2. Dünya savaşı için yapılan planların aynen tutuğunu görecektir. Maalesef milyonlarca insan pisi pisine ölmüştür. Birileri zenginleşsin rahat yaşasın diye ölmüştür. İşin daha kötüsü, son savaş yani Armagedon savaşı hakkında yapılan planların, hızla ilerlediğini ve gerçekleştiğini görmek insanı daha da üzmektedir. Dünya imparatorları, kişisel çıkarları uğruna milyonlarca insanın öleceği savaşları hazırlamak için harekete geçen bu güçler 1900'lü yıllarda Lenin ve Troçki aracılığıyla Rusya'da devrimler gerçekleştirerek ilerde oluşturulacak zıt kutupların temellerini iyiden iyiye atmıştır.
1776, aynı zamanda Amerika'nın kuruluşudur. Amerika, İngiltere'den gelen masonlar tarafından kurulmuştur. Dünyayı yönetmeye ant içen gücün o zamanlar Amerika üzerinde hakkında söz hakkı yoktur. Sadece ajanlarıyla önemli etkileri vardır. Armerika zaman ilerledikçe İlluminati'nin kalesi durumuna gelecektir. Dünya İmparatorluğu yolunda ilk önemli etki, Amerika'yı 1. Dünya savaşına sokmaktır. W.Wilson, mason ve İlluminatici olmayan ender Amerikan başkanlarındandır. 1. Dünya savaşına kesinlikle girmemeyi düşünmektedir. Ancak yardımcısı E. Colonel House, İlluminati ile işbirliği içeresindedir. Amerika'yı ne savaşa sokar diye düşünmektedir. Amerika'yı savaşa sokma planı çoktan hazırdır. İngiliz dış işleri bakanı sekreteri Edward Grey ile yazıya da dökülmüş olan şu konuşmayı yaparlar;
E. Grey sorar;
"Eğer içinde Amerikalıların bulunduğu bir gemiyi Almanlar batırırsa ne olur?"
E. Colonel House cevap verir;
" İnanıyorum ki bu kıvılcım A.B.D'yi sarsacak ve bizi tek başına savaşa sokmaya yetecektir ."
Bu konuşmalarından ardından planlanan olay, yukardaki görüş alışverişinde olduğu üzere gerçekleşir. 7 Mayıs 1915 günü, Lusitinia adlı bir yolcu gemisi Alman denizaltısı tarafından batırılır. 1200 kişi ölür ve ölenlerin büyük çoğunluğu Amerikalıdır. Gemi yüklü miktarda cephane ve Amerikan yolcusu taşımaktadır. Almanlar haklı olarak cephane taşıyan bir gemiyi vurmuşlardır. Cephane dolu bir gemide yolcuların ne işi vardır?
Amerika 1. Dünya savaşı sonrası iyice gizli örgütlerin etkisine girmiştir. Nihayet 1932 yılında İlluminatici başbakan Roosevelt, Amerikan parasına İlluminati mührünü bizzat koyar. Gizli imparatorluk artık gizlilikten çıkmıştır. Gizli örgütlerin rotaları 2. Dünya savaşına kaymıştır. Süper güç Amerika da ellerinde olduğu için, yeni savaşta aktif rol almak kolay olacaktır.
2. Dünya savaşına geldiğinde Amerikan halkı savaşa girmek istememektedir. Savaşa sokmak için ülkedeki Japonlara karşı büyük bir kampanya başlatılır ve Japonya adeta savaş için kışkırtılır. Bu kışkırtmalara dayamayan Japonlar, Pearl Harbor'a baskın yaparak Amerika'nın savaşa girmesine neden olmuşlardır.
Silah simsarları, vampir bankacılardan oluşan gizli imparatorluğun 1800'lü yıllarda oluşturduğu planları, 1. ve 2. Dünya savaşlarında kusursuzca gerçekleşmiştir. Savaş sonrası planlar ise gizli İmparatorluğun mali yönünün güçlendirmesine yöneliktir. Dünya merkez bankası, NATO, İMF gibi sözde toplumsal, barışçıl ve ekonomik örgütler, uluslararası örgütler, adeta gizli İmparatorlara para akıtmak görevi üstlenmişlerdir. Gizli imparatorluk ve onların yardakçıları 1945'ten günümüze kadar olan süreçte yapılan küçük büyük savaşlardan büyük kar elde etmişlerdir. Onlar kar ederken savaşlara katılan yüzbinlerce insan ölmüş, doğa katledilmiş, dünya sömürülmüştür.
Dünyayı yönetmeyi düşünen gizli insanlar kendilerini yeterince güvenceye aldıktan sonra, sonraki yılların planlarını yaparlar. 1960'dan itibaren yeni gelişmeler yoldadır. İslam dünyasında hızla gelişmeye başlayan demokratikleşme hareketleri dikkatlerini çeker. İran'da devrim yapılarak, İran tekrar İslamcı yapıya kavuşturulur. Özellikle bu dönemlerde Türkiye'de Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik körüklenerek halkın İslami yönetimlere ilgi duyması arttırılır. Yine 1980 den sonrası dönemlerde bizzat gizli örgütler destekli İslami terör örgüsü olgusu yaratılır. Bu olgunun amacı, uyanmaya başlayan İslam dünyasını tekrar eski uykusuna döndürmek ve çıkacak olan yeni savaşlara zemin hazırlamaktır. Bu planların son meyvesi, Arap Baharı adıyla anılan ayaklanmalardır. Bu ayaklanmaların tek amacı vardır, demokrasiye son verip şeriat sistemi getirerek yeni işgallere, belki de 3. Dünya savaşına temel atmaktır.
Gizli planlar ortaya çıkarken artık yavaş yavaş belirgin hale gelmenin halk tarafından bilinmenin zamanı gelmiştir. 80'li yıllardan itibaren çeşitli filmlerde gizli örgütler yavaş yavaş işlenmeye başlamıştır. 1994'te ise bütün planları deşifre edecek İlluminati kart oyununun piyasaya sürerler. Bu kartlarda İlluminati'nin bütün gelecek planları vardır. Hatta bazıları çıkmıştır.
İşte bu kartlardan bazıları :
Çıkan çok önemli kartlar:
İkiz kuleler saldırısı 2001 yılında oldu. Oysa, kartlarbu olayı 1994 yılında haber veriyor. |
Yine aynı dönemde Pentegon saldırısı olmuştur. |
Bilinen bazı kartlar :
İlginç kartlar:
Bu kartları incelediğimizde dönen dolapların fakrına varırız, bu insanların elinde kuklalar gibi oynatıldığımızı görürüz. Bu dönen dolapların hepsi dünyayı şekillendiren insanların daha zengin daha mutlu yaşaması içindir. Nitekim İmparatorluğun merkezi olan Amerika’da ulusal zenginliğin büyük kısmı halkın %1’nin elindedir. Bunun anlamı tepedeki insanların Amerika’yı sömürdüğüdür. Aynı sorun Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede uygulanan bir planın parçasıdır. Dünyanın yüzde 1’i dünya zenginliğinin önemli bir bölümüne sahiptir. Zaten en büyük sorun buradan kaynaklanmaktadır. İşte bunlar yapılırken sizin gözleriniz kör edilmeye çalışır. Sizin gözleriniz bir şeye sıkıca bağlanıp gerçekleri görememeniz ve kontrol altına alınmanız temel alınır. Gerçeklerini görmemeniz IQ seviyesi yüksek yazarlarca ve aydınlarca ortaya atılmış ulvi fikirler aracılığıyla yürütülür. Her ideoloji aslında sizi yönetmek için uydurulan masallardır. Bu masallardan en önemlilerinden olan sağcılık, solculuk meselesi 1800’lü yıllarda Karl Marks gibi aydınlar tarafından insanlara empoze edilen bir düşüncedir. İki düşüncede birbirine tamimiyle zıt kutupları ifade eder. Sağcılık yeniliğe kapalı ve devletçi bir politika izlerken, solculuk halkçı hatta devletin olmadığı bir politikayı savunur. Bunların ne kadar geri zekalı ve itici düşünceler olduğunu biraz akılınız varsa sizler de bulabilirsiniz. Devlet yönetimi eğer halkın refahını, mutluluğunu esas alıyorsa bu iki düşünceyi de benimsemek zorundadır. Sağcılık devletin devamı için şartken, solculuk halkın mutluluğu için gereklidir. Birazcık zekâsını kullanan insanlar, bu iki düşüncenin de halk kitlelerini yönetmek, uyutmak, çarpıştırmak için güdülen düşünceler olduğunu rahatlıkla anlar. Bir de iki düşüncenin de ileri ütopyacı halleri vardır ki aklın ve zekânın ayaklar altına yeterince görürsünüz. Sağcılığın iyice fazlalaşmış hali faşizmdir. Bütün yönetim tek bir kişi etrafında toplanır ve insanlık onuru ayaklar altına alınır. Hitler gibi şahsiyetler, kendilerini adeta tanrı olarak görürler. Solculukta ise, devletin yok edilmesi planlanır. Oysa devlette bir sorun varsa restorasyon gereklidir. Devletin olmaması fikri saçmalıktan öteye gidemez. Çünkü devletin var olması gerekliliği, toplu yaşama ve iş gücü gerekliliği yüzündendir. Maalesef bu düşünceler, çok harikaymış gibi gösterilip insanların zokayı yutması sağlanır. Sağcılık ve solculuğun işe yaramadığı yerlerde devreye başka düşünceler girer. İlk kullanılan çatışma yaratacak şey ırkçılık ve milliyetçiliktir. Her iki düşüncede kendinden olmayanı yok et felsefesini güder. Aslında milliyetçilik derken milliyetçiliği ayrı bir yerde değerlendirmek gerekir. Bu düşünceyi yapıcı ve yıkıcı milliyetçilik olarak ikiye ayırabiliriz. Yapıcı milliyetçilik Atatürk Milliyetçiliği gibidir. Devlete bağlı olan insanları ve milletleri korumayı, bir arada tutmayı hedefler. Kısaca bu düşünceye, gizli imparatorluğu çökertecek bir düşünce gözüyle bakabiliriz. Bir nevi insanlığı çürütmeye ve yok etmeyi hedefleyen düşüncelerin anti düşünceleridir gözüyle bakabiliriz. Diğer Milliyetçi düşünce ise ırka dayalıdır. Irklar her şeyden üstündür. İşte gizli örgütlerin sevdiği düşüncelerden bir tanesi de budur. Bunlardan başka dine dayalı yönetim şekilleri her zaman bu adamların işine gelir. Çoğu insan, semavi din kitaplarının öncelikle hukuki konularda tavsiye içerdiğini ve de o çağlara hitap ettiğini unutarak kendi çağlarının devlet adamlarını kutsallaştırıp baş tacı yaparak gizli ajanlara yardım ederler. Din, çoğu zaman sömürülmesi en kolay araçtır. Uyutmanın, kullanmanın en kolay halidir. Dinin yeterli olmadığı durumlarda o ülkenin en önemli değeri üzerinden “taraf” oluşturulur. Atatürk zamanında kendi adını taşıyan bir felsefe ve düşünce sistemi yaratmamasına rağmen özellikle 50’lili yıllardan sonra Atatürkçülük akımı çıkarılarak yeni bir kutup oluşturulmuştur. Atatürk’ün düşünceleri hiçbir zaman kutup olarak algılanmamalıdır. İdeal devletin nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır. Özellikle laiklik ilkesi üzerinden dinci kesimin tepkisi çekilerek gelecek yıllardaki yönetim şekillendirilmiştir. Oysa, zaman değiştikçe Atatürk’ün düşüncelerinin üzerine yenisini eklemek gerekecektir. Onun her düşüncesini ilelebet değişmez olarak göstermek de planın bir parçasıdır.
Aslında yukarda anlattığım
düşünsel oyunun bütününü seksen öncesi dönemde Türkiye’de görmek mümkündür.
Sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, Atatürkçü hepsi birlikte adeta birbirlerini yiyerek
kaos ortamı oluşturmuşlardır. Darbeyle son bulan bu dönem Türkiye’de her anlamda
büyük yıkıma ve gerilemeye sebep olmuştur. İşin daha trajik yanı, bu olayın
suçlusu hataları olsa da tek suçu kaos ortamını bastırmak olan Türk Silahlı
Kuvvetleri olmuştur. Oysa savundukları ipe sapa gelmez fikirlerle Türkiye’yi parçalanma
noktasına getirenler, sanki hiç suçlu değildir! İşte bu gerçeğin üzerinin
örtülmesi bile sizi yöneten kuklacıların işidir
Yönetmek için fikirler ortaya
atıp binlerce insanı peşinden koşturtmak işin görünen kısmından sadece bir
parçadır. Düşündürmemek, insan beynindeki hazları kullanmak, kısaca içimizdeki
hayvansı yönü ortaya çıkarmak, yani bilinçaltı anahtar olan kelimelerdendir.
Birileri siz bir şeyler tükettikçe, savaştıkça, kötü şeylere meyil ettikçe
sizin sırtınızdan para kazanacaktır. Özellikle film ve müzik sektöründe sürekli
olarak şiddet, korku, cinsellik, tüketme, yok etme temaları işlenir. Oysa
dünyanın kaynakları hızla tükenirken doğayı korumayı hedef alan, barış ve
kardeşlik temaları içeren filmlerin ve müzik kliplerinin sayısı çok azdır.
Bunun böyle olmasının nedeninin arz talep olduğunu düşünebilirsiniz. Oysa,
sanatsal yapımlarda arz ve talepten daha çok beğeni önemlidir. Konunun çok fazla da önemi yoktur. Pekâlâ, dünya için
bir şeyler yapmamız gerektiğini anlatan düşünceler de filmlerde ve müzik
sektöründe ana düşünce olabilir. Her nedense iyilik teması yerine bol bol
kavga, bol bol mücadele, sigara, uyuşturucu, reklamı yapıldığını görmekteyiz.
Böyle olmasının sebebi, tüketim toplumu ve savaşçı toplumlar yaratarak onlara
hizmet etmenizi sağlamaktır. Bu yönelimi kimi zaman subnimal mesajlar dediğimiz
bilinçaltı mesajlarla, kimi zaman size empoze etmek istedikleri şeylerin
reklamını yaparak yaparlar.
![]() |
Subminal mesaj demek, resmin içerisne gizli görüntüler yerleştirerek beyin yıkama demektir. Resimleri dikkatli inceleyin anlayacaksınız. |
Bu gizli canavarlara karşı tek silahınız vardır, o da akılınız ve mantığınız. Kullandıkları teknikler sadece içi boş idealist hedeflere yönlendirmek ve akla hayale gelmeyecek şeylerle sizi yönetmektir. Özellikle son yıllarda Zeitgeist adlı yeni bir düşünce sistemi alıp başını gitmekte. Zeitgeist, bir düşünce akımı olup belgesellerinde yazımda söz ettiğim gizli dünya imparatorluğunu fazlasıyla gözler önüne sermektedir. Akıllara gelen ilk soru belgeselde her şeyi kontrol eden bir sistemden söz ederken, bu sistemin neden bu belgesellere izin verdiğidir. BM gibi kuruluşların da bu harekete desteği aşikârdır. Belgesellerin sonunda yer alan Venüs projesi; baskıcı, dayatmacı, sütotukucu, faşist yönetimler yaratmaya uygundur. Aslında Venüs Projesi gibi projeler, gizli dünya imparatorluğunun dünyada tek güç oluğunun açık ifadesidir. Sizleri karşıt düşünceler üzerinden yöneterek yapmak istediği şeyi kolayca yaptırmayı planlamaktadır. Sadece bu mu? Özellikle de son zamanlarda şeytansı örgütler hakkında yazılıp çizilenler hayli artmıştır. Dünyayı bu örgütler aracılığıyla şeytanın yönettiği dile getirilir olmuştur. Aslında bu da bir yönlendirmedir. Dünyayı yöneten gizli bir yapılanmanın olduğu aşikar olmakla birlikte gerçekte arkasında kimin olduğunu bilmek, ya da gizli bir gücün olduğunu düşünmek üzerinde düşünülmesi gereken bir şeydir. Bu tür gizli örgütler deşifre oldukça semavi dinlerin propagandası yapılmakta sonuçta mücadele edilmesi gereken örgütün kendisi değil, şeytan olarak gösterilmekte. Durum olağanüstü varlıklar olunca geriye tek yol olarak dua okuyup tanrıya yakararak bir şeylerin değişmesine beklemek veya mehdinin geleceğine kendini hazırlamaktan geçmekte. Kısaca gizemli varlıkların varlığıyla bir tür psikolojik baskı uygulanmakta. Bu da tahmin edeceğiniz gibi planın bir parçasıdır. Yine tahmin edeceğiniz gibi bu tür komplolardan kurtulmak için aklınız ve etraflıca düşünmek sizin en büyük yardımcınız olacaktır.
Yukarda anlattıklarımın yanında
insanlara pompalanan başka bir gizli savaş tekniği de inançsızlıktır.
İnançsızlıktan kasıt bir dine inanmaktan çok bütün insanın kutsal saydığı bütün
değerleri değersizleştirerek yok etmeyi amaçlayan bir felsefi sistemidir. Buna pop kültürü yaşayış şekli de denebilir. Kendine hoş gelen şeyler dışında aklını ve mantığını kullanmadan, o düşünce üzerinde hiç düşünmeden reddetmektir. Aslında buna gerçeği hiç araştırmadan hemen
reddetmeye girişme diyebiliriz. Özellikle bu tür şeyler, hayal kırıklıkları
üzerinden yürütülen psikolojik harekâtlardır. Günümüzde dünya öyle bir noktaya
gelmiştir ki, en masum ve en tertemiz
bilgilerin içerisinden bile yararlanma ihtiyacı gözden kaçamaz haldedir. Durum
böyle olunca sorunların çözümü için ortaya attığınız fikirler bile, inançsız
insanlardan tarafından doğruluğu tartışılmadan yok edilir olmuştur. Durum böyle
olunca gizli dünya imparatorluğuna karşı yapılacak her türlü eylem daha
başlamadan bitirilmiştir. Bu tür psikolojik harekâtlara en güzel örneği 7
Aralık’taki İlluminati sitesinde verilen bir sayaçtır. Milyonlarca insan bu
sayacın sonucunda bir şeyler olacağını beklemiş ve ardından hiçbir şey
olmayınca da İlluminati ve diğer gizli örgütlerin birer safsata olduğunu
düşünmüşlerdir. Bu tür şeyler gizli
dünya imparatorluğuna karşı yapılacak harekâtları önlemek için yapılan karşıt
saldırılardan başka bir şey değildir.
Gizli
dünya İmparatorluğu, yaptığınız şeylerin farkına varmamınız için türlü türlü
oyuna başvururken, sizin bu oyunlara düşmemek için en büyük silahınız aklınız
olacaktır. Dünyayı şekillendirenlerin güçler hakkında verdiğim bilgilerin doğru
olduğunu, orada o olayları yaşadığım için değil, neden, niçin, nasıl gibi
soruları sorduğum için bilmekteyim.
Örneğin, Albert Pike’nin mektubunun gerçekliğini bilmek
nerdeyse imkânsızdır. Bugün, bu mektubun orijinali İngiltere’de duruyorsa da
size bir şeyleri inandırmak için tabii ki yalan söylenmiş olabilir. Bu mektubun
doğruluğu, sonrasında yaşanan olaylarda gizlidir. Amerika’nın savaşa sokulması
için dönen dolaplar ve İsrail devletinin kurulması için atılan temeller
mektubun doğruluğu üzerinde bize yeterli bilgiyi verir. Ancak bu da size yetmeyebilir,
gerçekte mektubun doğruluğu konusunda en önemli bilgi veren kaynak yine
aklımızdır. Aklımız, eğer böyle savaşlar olsa en çok karı ve
çıkarı kim sağlayacak dediğinde, cevabını silah tüccarları ve bankerler olarak
veriyorsa, mektubun doğru olduğunu düşünmemek için hiçbir neden yoktur.
Colonel
House, Grey görüşmesinden sonra içi
yolcu dolu bir geminin neden cephane taşıdığı sorusunun cevabı, görüşmenin doğru olduğu sonucunu doğruyorsa,
yani yine akılımız devreyse elde ettiğimiz bu bilgiye de yine doğru
diyebiliriz.
İlluminati mührünün, Amerikan parasında ne işi
olduğu sorunun cevabı bana gerçekleri deşifre ediyorsa, kuşkusuz gizli dünya
imparatorluğunun dünyayı yönetme arzusunda olduğunu sonucunu
çıkarabiliriz.
Özellikle soğuk savaş dönemi ve
sonraki yıllarda, bu işte en çok kimin çıkarı olur? Sorusunun cevabı akılla verilebiliyorsa yine
doğru bir noktaya değinmişiz demektir.
İlluminati kart oyunlarının, nasıl olurda
geleceği haber verdiği sorusunu sorduğumda, sorunun cevabını planlanmıştır
olarak alabiliyorsam çoktan ayvayı yemişiz demektir.
Dünyada sağcılık, solculuk, milliyetçilik,
dincilik, Atatürkçülük gibi kavramların insanları çatıştırmaya yaradığını
görebiliyorsam, PKK gibi terör örgütlerinin neye yaradığını aklımla
kavrayabiliyorsam, aklımla gerçeği
görmüşüm demektir.
Sizin üzerinizden para kazanmak
için bir şeylerin reklamı yapılıp size bir şeyler dayatılıyorsa, birileri
bilinçaltınıza hitap ediyorsa, karşıt fikirler yine onlardan çıkıp onlara hizmet
etmişsiniz gibi gözüküyorsa; inançsızlık
ve alay ettirme, basitleştirme gibi teknikler kullanılıp zihinleriniz
yönlendiriliyorsa, bizi bu imparatorluk korumak için tek yardımcımız aklımız
olacaktır.
Eğer ben, size verdiğim
bilgilerin doğruluğunu aklımla kavrayıp doğruluğunun sağlamasını
yapabiliyorsam, dünya imparatorluğunun artık kuklası olmadığımı rahatlıkla
anlayabilirim. Bu noktada yapmam gereken
şey dünyayı kurtarmak için benim gibi akılcı düşünen insanların olmasını
sağlamaktır.
Bu
yazıyı okuduktan sonra, bu yazıya doğru
diyerek geçerseniz veya taraf olmanın, aklını kullanmanın yanlış olduğunu
anlayıp taraf olduğunuz düşüncelerin aslında saplantı olduğunu anlamazsanız; sizi bekleyen, ne zaman çıkacağını bilmediğimiz
o karanlık sona doğru, emin adımlarla yürüdüğünüzü bilmelisiniz...
Kuklacı
çoktan kendini deşifre etti bile…
Farkında
mısınız?
yazan : Yeşil Dokunuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder