Bugün dünya barış günü. İnsanlık son 300 yılda sadece 26 gün
savaşmadan durabilmiş. Büyük savaşlar olmadan sadece 26 gün yerinde
durabilmişiz. Son 300 yıldan öncesi de çok farklı değildi belki de. İnsanlık
tarihi hep savaşları yazmış hiç barışı düşünmemiş bile, peki insanlık neden
savaşıyor, savaşları neden engelleriz diye hiç sorduk mu?
Savaşları nasıl engelleriz diye sorduğumuzda yapmamız gereken ilk şey dünya tarihine bakmaktır. İnsanlık tarihine baktığımızda özellikle yerleşik bir topluma geçilmesiyle birlikte iş bölümü ihtiyacı ortaya çıktığını görürüz. İnsanların iş bölümlerine ayrılmasıyla ve dinin işin içine girmesiyle doğal olarak zamanla yönetici sınıfı oluştuğunu görürüz. Kabilelerde yöneticiler aldığını söylüyordu. Kabilelerdeki dini kişilikler aynı zamanda yönetici oluyordu. Kabilenin yapması gereken her iş hakkında onlar karar veriyor diğerleri de ona sorgusuz sualsiz itaat ediyorlardı. Kabilelerdeki dini yönetici anlayışı zamanla evrildi ve Tanrı – Kral anlayışına dönüştü. Tanrı Kral düşüncesi Monarşilerde iyice olgunlaştı ve sistematik hale geldi. Tanrı – Kral düşüncesinde yöneticiler halk adına karar vermeyi kendilerine görev edinmişlerdi ve savaş- barış da dahil olmak üzere her hareket yöneticilerin iki dudağı arasındaydı. Halka savaşa sokmak için “Tanrı savaşmamızı istiyor” demek yeterliydi. Halk adına karar verme durumu, demokrasi ve cumhuriyet kavramlarıyla değişik bir biçim aldı. Güya halka yönetime katılma ve yöneticisini seçme özgürlüğü veriliyordu. Güya Tanrı Kral anlayışı bitmiş ve insanlar özgürleşmişti. Aslında insanlık tarihiyle birlikte değişen şey sadece yöneticilerin aynı soydan gelmemesiydi. Krallar ve padişahlar döneminde yöneticiler yerlerini oğullarına bırakırken 1900 lü yıllarda yöneticiler yerlerini halk tarafından seçilen başka krallara bırakıyordu. Demokrasi - cumhuriyetin yayılmasından hemen önce krallar savaşların olmasına keyfi kararlar verirken cumhuriyeti, demokrasiyi getiren ülkelerde savaşlara başbakanlara ve meclisler halkı saf dışı bırakarak keyfi karar vermeye başladı. Her iki durumda da halka bir şey sorulmuyordu. Eskiden krallar ilhamı Tanrı’dan aldıklarını söylerken şimdi ilham sandık olmuştu. Dini krallık yerini dini sandığa bırakmıştı. Demokrasiyle birlikte kutsallık kavramı Tanrı’dan sandığa bırakmıştı. Kısaca Tanrı – Kral anlayışı yerini bu yönetimin daha hafifletilmişi olan temsili demokrasiye bırakmıştı.
“Günümüzün bütün savaşları barış sözcüğünün arkasına gizlenmiş çıkarlarda saklıdır.”
Günümüzde demokrasiyle ve cumhuriyetle yönetilen pek çok ülke temsili
demokrasiyle yönetilmektedir. Gerçekten halkın ne istediğini soran halka
danışan tam demokrasi anlayışı çok az ülkede vardır. Temsili demokrasilerde
halk sandığa gider, en çok oyu alan parti yönetime geçer ve ilhamını halktan
aldığını iddia ederek isterse halka saygı duymadan halkı hiçe sayarak istediği
yasayı çıkarır. Bu yasaların ve kararların içinde orduya savaş yetkisi verme ve
başka ülkelerle savaşma yetkisi de vardır. Başka bir ülkeye askeri müdahalede
bulunacağı zaman halka hiçbir zaman soru sorulmaz. Bu demokrasi tipi halka “sen
savaş istiyor musun” demez. Şimdi dediklerimizi örneklerle taçlandıralım. Dünya
savaşında savaşları çıkaranlar yöneticilerdi. Örneğin 2. Dünya savaşında Hitler
aklını estiği yere saldırırken ülkeleri ele geçirirken halkına savaş istiyor
musunuz diye sormadı yine savaşa giren başka ülkeler halklarına savaşa girelim
mi diye sormadı. Bu savaşlar halklar arasında değil yöneticiler arasındaydı.
Diyebilirsiniz ki bu savaşlarda faşist yöneticiler vardı, halka bir şey
sorulmaması normaldi. Böyle düşünenler için günümüze bir bakalım ne dersiniz?
2000’li yıllarda Irak, Libya, Afganistan gibi ülkeleri işgal ederken
yöneticiler halka bir şey sormadı. Halka savaş istiyor musunuz diye sorulmadı.
Avrupa ülkeleri işgal harekatına katılırken Avrupa halklarına savaşa gitmek
istiyorsunuz diye soran almadı. Hatırlasanız yakın zamanda AKP hükümeti
Suriye’ye girmek ve savaşmak istiyordu. Bunu yaparken yine kutsal sandığı dilinden
düşürmüyordu. Eski çağlarda yaşasaydık, AKP hükümeti savaşı TANRI’nın
istediğini ileri sürecek ve Türkiye’yi savaşa sokacaktı. AKP hükümeti ve diğer
hükümetler artık savaşları Tanrı’nın istediği değil, sandığın ve vekilliğin
isteği olarak, hakların istediğini ileri
sürülüyorlar. Örneğin Hitler ikinci dünya savaşında ülkeleri tek tek işgal
ederken bunu halkın istediğini söylüyordu. Yöneticilerimiz savaşı istiyor, kan
istiyor çünkü parayı yönetenler her savaşta milyonlarca dolar kar ediyor. Ülkeleri
yönetenlerin bu para baronlarıyla yakından bağlantısı var çünkü bunları ülkenin
başına getirenler savaştan kar eden kana susamış zenginler. Yöneticilerimiz bu
para baronlarının kuklaları sadece. Dünya savaşlarında milyonlarca insan öldü.
Bu insanlar dünyaya barış getirmek için değil, İlluminati denilen zenginler
kulübünün parasına para ve gücüne güç katmasını sağlamak için öldüler. Petrol
ve para baronları akan kanlarla ölen insanlarla bu savaşlardan hemen sonra
dünyanın tek hakimi durumuna geldiler. Akıttıkları kandan bir servet sahibi
oldular. Günümüzde halklar adına karar veren hükümetler dünya barışını
sağlayacaklarını söylerken yine kendi kutsal çıkarlarını düşünmektedirler. “Günümüzün
bütün savaşları barış sözcüğünün arkasına gizlenmiş çıkarlarda saklıdır.”
“Savaşlara para baronları tarafından yönetilen siyasiler değil de karar verdiği zaman dünyaya barış gelecektir.”
Aslında dünyadaki bütün
hükümetler, halklardan korkmaktadır. Çünkü savaş istiyor musunuz halklara
sorulduğunda alınan cevap hayır olacaktır. Kandan ve paradan beslenenler
vampirler zengin olmayacakladır. Eminim ki dünya savaşlarında halklara savaş istiyor
musunuz diye sorulsa bir tane savaş istiyoruz halk bulunamayacaktır. Eminim ki
bugün sık sık Suriye’yle savaştan bahseden AKP hükümeti savaşa gireceği zaman
savaş referandumu yapsa halkımızın yüzde 80’ni hayır diyecektir ama aynı
hükümet temsili demokrasiyle yönetildiğimiz ve halka bir şey sorulmadığı için bu
halka hiç sormadan savaşa girme ahlaksızlığını rahatlıkla yapabilecektir.
Amerika, Avrupa fark etmez savaşlara hükümetler karar vermemelidir. Savaşlara
halklar karar vermelidir çünkü halklar savaşın ne olduğunu bilir. Sefalet,
ölüm, kan ve yok oluş getirdiğini bilir. Cepheye asker göndereler yöneticiler
değil halkaların kendisidir. İşte bu yüzden halkın vicdanı savaşlara karşıdır.
Halka savaşalım diye sorunca emimim ki hayır yanıtı alınacaktır. Analar
evlatlarını, karıları çocuklarının kocalarını hiç yere ölüme götürmek istemez. (Dediklerimin
doğruluğunu 70lerdeki hipi hareketi kanıtlamıyor mu?) Savaşlara karar veren
yerler meclisler, yöneticiler, Birleşmiş Milletler değil halklar olmalıdır. Ne
yazık ki halkın yönetime tam olarak katıldığı günler halen hayaldir ve Tanrı
kral anlayışı halen sürmektedir. Çünkü biz neden yönetimde değiliz diyen
insanlar yoktur. Hak ve adalet arayan insanlar henüz ortada yoktur. Hak ve
adalet arayışı sadece sandıkta yönetici seçmekten ibarettir. Halk köle,
yöneticiler ise kraldır. Tanrı – Kral anlayışı halen devam etmektedir. Yöneticiler
halen yönetici yönetilenler halen yönetilenlerdir. Halkların ve devletlerin başındaki yöneticiler
halen zenginlerden emir almaktadır. Bu durumun değişmesi bu yöneticilere biat
eden, sorgulamayan insanların fikirlerin değişmesiyle mümkündür. Çünkü savaş
çıkaran yöneticiler, halkın ayağa kalkmaması ve kendilerine biat etmesi
sayesinde savaşlara karar vermektedirler. Yöneticilerin verdiği kararları
sorgulamayan haklar yüzünden savaşlar devam etmektedir. Bugün hükümetimiz
Suriye’ye sebepsiz yere girelim orayı işgal edelim deyince hiç düşünmeden
savaşı kabul eden, hükümete biat eden ve bu olası savaşa tepki vermeyen
insanlar sayesinde savaş düşüncesi beslenmektedir. Savaş cahillikten,
düşünememekten ve demokrasinin olmayışından beslenmektedir. Belki de dünyadaki
savaşların ve dünyanın en büyük sorunu nedeni halkın yönetim üzerinde söz
sahibi olmamasıdır. Halkın yönetim üzerinde söz sahibi olması ve bütün
devletlere yayılması günün birinde dünya barışını getirecektir. Rahatlıkla
söyleyebilirim ki dünya barışı ve savaşların sona ermesi için ilk gereken koşul
temsili demokrasinin yerini tam demokrasinin almasıdır; yani “savaşlara para baronları tarafından
yönetilen siyasiler değil de karar verdiği zaman dünyaya barış gelecektir.”
1 Eylül 2015 - Mehmet Alp Yeşildokunuş
ayneen çok güzel tarif etmişsiniz insanlığı insanlık hukukuna uymayanların nasıl vahşetten başka bişi üretmediğini saygılar emeği geçenlere teşekkürler
YanıtlaSil