Yaklaşık bir iki ay önce Türk savaş uçakları 33 tane masum
köylüyü kaçakçılık yaparken yanlışlıkla vurdu. 33 köylü maalesef kurtulamadı. Bu şok edici olay dünyanın herhangi bir
yerinde yaşanabilecek vahim olaydır, çünkü sınır bölgesinde gezinmek hele hele
PKK’nın cirit attığı yerlerde gezinmek büyük tehlike arz eder. Uludere Katliam’ını
ya da Uludere Yanlışlığı’nı ilk duyduğumda bunun sıradan bir olay gibi
gözüktüğünü düşündüm. Bu sefer art niyet aramak istemedim ancak olaydan sonra
yaşanılanlar ve yeni çıkan bulgular ortaya ilginç olasılıklar çıkardı. Tam da
unutuldu derken son günlerde gazete haberlerinde bu konu yeniden gündeme geldi.
Gazetelerde Uludere’yi bombalamadan önce her şeyin planladığına dair ilginç
haberler yer alıyordu. Örneğin, bombalamadan birkaç saat önce bombalanacak
yerin uçuşa kapatılması bir muammaydı. Bu tip haberler beni düşüncelere sevk etti.
Eğer her şey planlı programlıysa amaçlanan neydi? Bu işlerden kimler, ne kadar
karlı çıktı?
Şimdi
gelin akıl yoralım, Uludere olayını planlı bir olay gibi varsayarak bu olaydan
kimlerin ne kadar düşünce karı elde ettiğine bakalım. Uludere olmadan yaklaşık
bir ay önce Dersim olayları gündeme geldi. Her ne hikmetse İktidar bunu olay
değil de “katliam” olarak gördü. Dersim olaylarında ölenlerin sayısının on
binlerce olduğu ifade edildi ve ölenler adına özür dilendi. Bu durum en çok
Atatürk düşmanlarının ve Cumhuriyet düşmanlarının işine yaradı. PKK ve onun
yandaşlarının eli güçlendi. İlginçtir, aradan bir ay geçmeden bu sefer Uludere
olayı patlak verdi. Peki, sizce bu olay kimin işine yaradı? PKK ve BDP ordu ve devlet
insanları katlediyor diyerek propaganda yaptı. İki malum olayda her ne hikmetse
terör örgütüne ve onun yandaşlarına yarardı. Politik anlamda kullanılmak üzere
harika bir araç yaratıldı. İki olayı birleştirdiğimizde bu işten politik
anlamda en karlı çıkanının Kürt milliyetçileri ve PKK olduğu rahatlıkla görülüyordu.
İşte bu sebeplerden dolayı bu olayın hemen hemen Dersim meselelerinin üstüne
gelmesi oldukça düşündürücüdür. Uludere’nin planlanmış olacağı ihtimalini
kuvvetlendirir. İşin sadece PKK kısmını irdeledikten sonra iktidar, muhalefet
ve Cumhuriyet kısmına da bakmak bize yarar sağlayacaktır. İktidar Dersim’i
nasıl kendi lehine kullanmayı başardıysa Uludere olayını da kendi lehine
kullanmayı başardı. Aslında her iki olay da İktidarı ve BDP’nin elini siyasi
anlamda güçlendirmek amacıyla yapılmış olduğu rahatlıkla yorumlanabilir. İktidarın
Dersim olayını kendi lehine kullanması için Dersim belgelerini açıklaması
yetti. Uludere’de iktidarın bu olayı kendi lehine kullanması oldukça zor
gözükürken ilginç bir şey oldu. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu BDPlilerle
birlikte taziye ölenlerin yakınlarına ziyaretinde bulundu. Bunu gören Tayyip
Erdoğan için bulunmaz bir fırsat yakalanmış oldu. Taraftarlarına “Biz vatan haini
değiliz, gerçek vatan hainleri BDP’lilerle birlikte.” mesajı verildi. Yapılan bu propagandalarla birlikte iktidarın
eli daha da güçlenmiş oldu. Unutmadan yazımlarımda sık sık Muhalefetin de bu
tiyatroya alet olduğunu söylemekteyim. Meclisteki iktidarın aslında %50 değil,
%100 olduğunu dile getirmekteyim. Bu dediklerimin en güzel örneğini Kemal Bey
vermiş oldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçekten BDP çadırında ne işi vardı? PKK
bayraklarının olduğu yerde ne işi vardı? Anlayacağınız, düşüncelerinizi
yönlendirmek uğruna bir tiyatro çevriliyor gibi gözüküyor. Bu tiyatroda hep
kazananlardan bahsederken hiç kaybedenler değinmedik. Kaybeden tabii ki
öncelikle halk oluyor. Bu tür hareketler, düşüncelerinizi yönlendirmek adına
yapılan siyasi komplolardan başka bir şey değildir. Biliyorsunuz yakında
Anayasa değişikliği olacak. Bu değişikliği yapabilmek için bolca demokrasi
lafları edilmesi, ordunun ve Cumhuriyet’in küçük düşürülmesi gerek. İşte bu
noktada Dersim ve Uludere kilit rol oynuyor. Yani, eğer Uludere planla
gerçekleşen bir durumsa yakında demokrasi kazığını yine yiyeceksiniz demektir.
Öncelikle sizin kaybettiğinizden bahsettik ama işin diğer kaybedenlerinden yani
Ordu ve Cumhuriyetten bahsetmedik. Ordumuz Uludere ve Dersim olaylarından büyük
zarar gördü, itibar kaybetti. Farkında mısınız bilmiyorum ama halkın orduya
güveni yerlerde sürünüyor bunun doğal sonucu olarak bir kaybeden daha var, o da
Cumhuriyet. Cumhuriyet değerleri yapılan propagandalar sayesinde hızla
yıpratılıyor. Atatürk’e faşist demek Dersim’den sonra moda haline geldi.
Bunlardan önemlisi doğulu vatandaşları rahatça kandırabilecekleri siyasi
malzemeler belirli kesimlerin eline geçti. Sonuç olarak Uludere olayı planlı
olsun veya olmasın kaybedenleri ve kazananları olduğu açık. Bu iki olayda
aslında en büyük kaybeden vatanseverler, en büyük kazanansa emperyalistler.
Yazımın
başlığında dikkatinizi çekerse 28 Şubat kelimesi var. Neredeyse yazım bitmek
üzere ama 28 Şubat’tan hiç bahsetmedim, Uludere’yle bağlantısını kurmadım.
Satır aralarında verdiğim bu bağlantıyı birazdan size sunacağım. 28 Şubat bildiğiniz gibi koalisyon hükümetinde
görev sırasının dini ağırlıklı siyasi parti lideri Erbakan’a geldiğinde, görev verilmemesi durumudur. 28 Şubat’ı çok
iyi bilenler, aslında bu durumun haklı olduğunu göreceklerdir; bu ayrı bir meseledir.
Bu tartışmaya şimdilik girmeyeceğim. 28 Şubat’ın bizi ilgilendiren ve Uludere’yle
bağlantılı yönü bu iki mesele de aslında yürütülen, yürütülecek olan anıtsal
harekatlardır. Eğer dikkatli biriyseniz İktidar değişimi olduğundan bu yana 28
Şubat olayı sıkça gündeme geldiğini göreceksiniz. Mevcut iktidar başa
geçtiğinden beri 28 Şubat üzerinden sahip olduğumuz değerlere saldırılmaya ve
de demokrasi naraları atılmaya başlandı. Emperyalistler, şeytani siyasetçiler
ve işbirlikçi medya anıtsal harekatı ve duygusal iğnelemeyi sık sık kullanır. Buradaki
amaç duygusal sömürülere girerek istediklerini yaptırmaktır. İşte Uludere ve 28
Şubat arasında böyle bir bağlantı vardır. Şu anda nasıl dini siyasete alet eden
zihniyet, 28 Şubat’ı anıtsal bir düşünce taşı olarak görüyorsa Kürtçülüğü
savunanlar ve PKK yandaşları için de Uludere siyasi bir anıtsal düşünce taşı
olacaktır. İnsanların düşüncelerini değiştirmek amacıyla Dersim’i, Uludere’yi
birer harekat noktası olarak göreceklerdir.
28
Şubat, Dersim, Uludere, Ergenekon, Balyoz derken insanlarımızın düşünceleri
hızla değişiyor. Artık bu olayları Cumhuriyet’e doğru yöneltilen kılıçlar ve
tehditler olarak görmemiz mümkün. Bu kılıçları bertaraf etmek için uyanık olmalı
ve çevremizdekileri de uyarmalıyız. Endişe duymakta haklıyız. Birilerinin arkamızdan
dolap çevirdiğini düşünmek ve bugünlerde yaşadığımız şeylerin tiyatro olduğunu
düşünmemiz için gerektirecek çok şey var.
Şu günlerde aşağıdaki sözü çevremizdekilere bizzat söylemeliyiz, insanlarımıza hatırlatmalıyız:
Gençliğe hitabe aklımda, Nutuk ise başucumda!
Yeşil Dokunuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder