Dünyadaki en büyük cesurca davranış nedir biliyor musunuz? Bütün olumsuzluklara karşın olumlu düşünmeye inat etmek!

Yeşildokunuş ( Mart 2012)

Web sitemde istediğini arayabilirsin

1 Eylül 2013 Pazar

0 Hayat rastgele mi yaşanıyor yoksa?



      Bugünlerde zihnimi en çok meşgul eden şey boşluk, hayatın boşluğu ve anlamsızlığı. Bu boşluğu anlamak, sorgulamak  ve bir şeyler yaratmak için derin düşüncelere dalıp sonsuz zihin paradigmalarında kıvranırken aniden her şeyi anlamak  kolay değil. Biraz deli, biraz içine kapanık, biraz da suskun olup bir dünya yaratıp sonra da bu dünyadan bir şeyler umarken ondan bir şeyler isterken karşımıza çıkacak belki de.  Bir de şu var, hayatın bol bol hayatın kazağını yiyip ondan sonra anlayabileceğimiz bir şey olabilir bu. Nerden geldiyse aklıma bu sözler, çok dolambaçlı şekilde giriş yaptım yazıma.  Hayat hayattı her zamanki gibi oysa.
            Bu yazıyı yazmama sebep olan şey hayat karşında çaresizliğimdi anlaşılan. Hayat karşısında çaresizliğimi görmek yerine adalı sözlerle sizleri etkilemeyi seçtim ama içimden isyan eden çığlıklara artık kulak vermek durumundayım. Hatırlıyorum, hatırlamaktan öte artık bu haberler zihnimde iyice yer etmiş durumda.  Daha geçen gün gencecik, on yaşında bir ufaklığın kanserden öldüğünün haberini internetten öğrendim.  Yine hayatın baharında bir genç bir kadın trafik kazasında ölmüştü; ya birkaç ay önce ölen evlenecek gencecik çift. Ölüm ne mekan ne de zaman ayrıt etmiyordu.  Ölüme saygım var ama bu adaletsizlik değil mi diye sormadan edemiyor insan. Onların hayatlarını çok iyi bilmesem de en azından masum olduklarını hissedebiliyorum. Hayata atılmamış, alıp satmamış, cinselliği yaşamamış; kirlenmemiş masum bir beyin nasıl olur da hayata gözlerini yumar? Yumuyor işte, ölmesi gerekenler halen hayattayken gencecik insanlar ölüyor. Zevk için adam öldüren katiller, tecavüzcüler, ruhunu bile satmaya hazır tüccarlar, her türlü pisliğin içine bulanmış siyasetçiler ve daha niceleri ölümü hak ederken ve hayattayken; masumlar, dürüst insanlar ve niceleri aniden veya saygısızca, bazen hunlarca, bazen hiç hak etmeyerek, bazen çok basit bir sebepten ölüyor.  Ölümün adaletsizliğini bir yana yaşamın adaletsiz de yine aklıma takılıyor.  Hak etmediği halde çok iyi mevkide olanlar, gece gündüz didinmelere rağmen bir türlü elde edilemeyen başarılar… Diz boyu haksızlık, diz boyu adaletsizlik ama sonuçta hep aynı dünya. Verdiğim örnekler hep başkalarına aitti ya benim yaşadığım şu ana kadar yaşadıklarım. Bu yazıyı yazana kadar öyle aşamalardan geçtim ki. Öyle çetin ve zor sınavlar verdim ki. Çocukluğumdan beri çekmediğim hastalık, çekmediğim yalnızlık, çekmediğim sıkıntı kalmadı. Şu an itibariyle işim yok. Bir sevgilim yok. Şu yazıyı yazdığım gün itibariyle dünyanın emeğini vererek yazdığım kitabımın satıp satmayacağını bilmiyorum. Her bakımdan bir top sıkıntı yumağı olmuş durumdayım. Hayat benim üstüme üstüme gelirken neşe içinde eğlenen çiftleri, mutlu mesut işinde çalışan insanları gördükçe içim bir tuhaf oluyor. En çok  gıcık olduğum şeyse sık sık karşıma çıkan kafası boş üst komşu. Ne zaman benimle karşılaşsa işsizlik kontrolü yapıyor. Beni küçümserken kendi hayatın tadını en güzel şekilde çıkıyor. Şu sıralar yarım günlük bir iş bile bulamazken bu kafasız, içi boş adam benden çok para kazanıp üstüne beni kendinden üstün görüyor.  İşte bu adamı ne zaman görsem hayat böyle bir şey demekten kendimi alamıyorum. Buraya kadar yazdıklarımı okuyanlar belki de diyor ki hepsi kader, Allah’ın yazgısı böyle. Yazgı ve kader hayatta nasıl tezahür ediyor bilmiyorum ama ben artık sadece insan iradeli, insan iradesinin üstünde olmayan iradesiz bir hayata inanmaya başladım…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder